10 Ocak 2011 Pazartesi

; )

buraya bakıp beni çözmeyi mi umuyordun. cidden. bu kadar şeyden sonra hala kendini bu kadar büyütmen normal mi sence? dünya senden birazcık daha büyük olamaz mı?

 sonuçta sen kendi küçük dünyada beni anlatırken insanlara, ben uzaktan bakıp sana gülümsüyordum.
kendini kendi gözünde bu kadar büyüttüğün için. ne yazık, eğlenceli olan kısmı en acınası olanı, kimsenin umurunda değilsin. ve okuduğun herşeye bir anlam vermeye çalışırken sen, hayatın devam ettiğini, insanların akıp geçtiğini ve herşeyini kaybettiğini anlayacaksın.

 bende çok güleceğim. defalarca kendi kuyularına düşmene :)

11.37

O kadar çok şeyi aynı yere koymuştuk ki, artık kutunun kapağını açıp baktığımızda hiç birşey göremez olmuştuk. Oysa teker teker baktığında o kadar güzeldi ki hepsi, dokunmaya kıyamıyorduk.

-

Hayal ve gerçeklik arasında ince bir çizgi var. Bu çizgi şöyle gidiyo:
 Saçlarını sıkı bir topuzla toplamış olan genç kadının topuklu ayakkabılarını sesi koridorda yankılanıyor. Mermer zemine her çarpışında topukları aynı tondaki topuk sesleri yayılarak aralık duran kapılardan gelen seslere ve telefon seslerine karışıyor. Gri eteği her adımında birazcık yukarı toplandığı için toplantı odasına girmeden üzerini düzeltiyor kadın ve önündeki büyük tahta kapıyı tıklatıyor. 
 Masa başında oturan orta yaşlarını çoktan geçmiş, göbeklice adam kafasındaki kelliğe aldırmaksızın elini kalan 4 tel saçının arasında dolaştırıyor, sanki sinirden onları yolacakmış gibi. Önünde  sunum yapan genç adamın gözlerine bakıyor, bütün sinirini ondan çıkartmak istermişçesine. Sonra derin bir nefes alıyor ve psikiyatristinin söylediklerini aklına getirmeye çalışıyor "birazcık iyi yanlarından bakıp sunumlarından en azından örnekler kullan, hiç takdir etmeyip sürekli eleştirdiğin sürece kaçmaya devam edicekler!" tam ağzını açacakken büyük meşin masanın diğer ucunda oturan daha genç ve gür kahve saçlı ortağı pis bir sırıtış yolluyor ona, gülüyorlar. masanın etrafında onlarla oturan yönetici ve ortaklar gergin ortamı görmezden gelmeye çalışıyorlar, oysa hepsi o sırada takımlarının içinde ter döküyorlar, bir sinir krizi daha, kim bilir bu sefer kimi gönderecekler şirketten.Birisi tahta kapıyı tıklatıyor ve kafasını içeri sokuyor. Genç kadının "müsait misiniz?" derken kendinden emin görünme çabası kayda değer. kel adam yavaşça kafasını sallıyor, "gel" diyor.

 Arkadaki panelde sunum yapan genç stajyer ise bir an da olsa dikkatin dağılmış olmasından memnun, durum değerlendirmesi yapıyor, bu sırada gözü arkadaki televizyona takılıyor. o garip magazin programlarından biri var. 2 tane sosyetik ama yüksek ihtimal 5 kuruş etmez kadın 1 tane tüylü bot için kavga ediyorlarmış. biri diğerine özenti demiş. diğeri de çok alınmış. çocuk kumral saçlarını geriye atıp mavi gömleğinin yakasını sanki biri onu boğmaya çalışıyormuş gibi çekiştirerek bir adam atar yana doğru, kadınlardan birini takdir edermiş önceden. küçüklüğü televizyonda saatlerce onu bekleyerek geçmiş. şimdi bu kadar saçma kadınlarla didiştiğini görmek, içler acısı gelmiş bir an. sırıtmış.

 kendine güvenini bir anda yeniden kazanan genç, sekreterle konuşan patronun suratına bakıp suratına sempatik bir gülümseme kazır ve "eklemek istediğim bir kaç şey daha var, devam edebilirmiyim?" der.

-oysa onun aklından  geçen tek şey.
hiçbirşeydir