14 Mayıs 2011 Cumartesi

Eskiden bi şey vardı. Acaba hala var mı?

Eskiden bi his vardı. Birini çok severdin. Hani o kadar çok severdin ki, onsuz kalsan ölecekmişsin gibi hissederdin, sarıldığında zamanı durdurmak isterdin. Zamana olan inancımı mı kaybettim, yoksa o hissi mi kaybettim bilemiyorum. Ya da belki de aslında herşey yerindedir sadece güvenimi kaybetmişimdir.
 Bilmiyorum, eskiden öyle bi his vardı işte, onu görebilmek için taksim'de ordan oraya koşturtan bir histi, ya da kiliseye gidip bir mum yaktıran. O his mi gitti, ben mi değiştim bilmiyorum.

bilemiyorum

13 Mayıs 2011 Cuma

geçen gün ilham perilerimle turladık buralarda ama blogger hayal kırıklığına uğrattı. bana fake attı. giriyorum sandım, yazmak istedim, olmadı. kahrol blogger.

şaka şaka olma, ama bi daha yaparsan döverim. bak ilham kaçtı, şevkim öldü, napcaz şimdi?

10 Mayıs 2011 Salı

bakma sen, büyük iş becerdik iki günde.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

ay kedi canını senin.

 günlerden bugün, ben müzik dinliyordum ki, karşıma bir şarkı çıktı. adı lagrimas negrasmış bu şarkının, ispanyolca siyah gözyaşları demek. eğer siz de dinlemek isterseniz; http://www.facebook.com/video/video.php?v=408790693888&ref=mf linkinden bulmuştum ben, size de tavsiye ederim =)

 bunun dışında, ev sahibimin cimriliği artık beni delirtmek üzere, nasılsa akıyo diye saç boyasından kısmak için heralde diplerini boyamıyo, uçlarını sarı kahverengi anane rengine boyuyo, tek fark o 65 yaşlarında bi adam. bugün mutfaktaki sikko kütüphane kılıklı şeyi evden atmaya karar verdim. ikeaya gittim, expeditmidir nedir o şeysettinden aldım, sonra da eve gelirken defneyi aldım, birlikte söktük kütüphaneyi yerine onu koyduk. ev sahibim belirdi bi anda. ay efendim o kütüphaneyi atamazmışım dahaa bi senelikmiş! ULAN ALTINDAN İTALYAN LİRETİ PARA ÇIKTI NAH Bİ SENELİK, DELİ ETME BENİ! demek çok istedim ama olmadı tabii ki, onun yerine dedim ki, ama canım benim oynuyodu o sağlam değildi allah muhafaza deprem olsa billahi  ölürüz kalırız altında aa aa falan filan dedim, sonra baktım yumuşadı, kütüphaneyi çöpe atamazsın ama onun parçalarını sakla evde bi yere dedi. ulan sik kadar ev. nereye saklicam?
 ayakkabı dolabımın arkasına sokuşturdum zaten 4 çift ayakkabım var 2si spor biri terlik biri topuklu misal fakeatan bi tipçik, bayaa bayaa yer yarattım da koydum yani. neyse. ondan sonra işte mutfağı temizledim yemek yaptım. havada polenler uçuşuyo alerjiğim, asabiyim. geceleri nefes alamamak paha biçilemez yani, bana sorsanız günahımı satmam da böyle bişey için sağlık olsun yani. bi de 19 kiloluk iki kütüphaneyi o kadar merdivenden taşımak azıcık belimi ağrıtmış olabilir, kuş kadar falan.

 bütün bunların dışında atraksiyonsuz hayatımın en büyük esprisi 4 mayısda koray'ın doğum gününde ona süpriz hazırlamak oldu, adam italyaya döndüm sanıyodu, ama daha dönmemiştim süpriiiiz diye belirdim. şimdi normalde insanlar naapar, şaşırır, hoplar zıplar falan. ama koray, tabii ki bütün koraylığıyla " ya ben anlamıştım zaten." dedi. adam çok ciddi, bu konuda elimizden bişey gelemiyo ne yazık ki. bunların dışında bolognada bir yazlık havalar var, aman allahım. bugün kütüphaneden çıkmışım, eve yürüyorum allahım, kendimi bodrum' da sokaklarda yürüyo zannettim. o havanın sıcaklığı,sesler, havadaki yengen kokusu...da burdada deniz yok işte, fontana di nettunoya ayaklarımızı sokup eğleniyoruz, tabii tırmanma kısmı AAAAR sıkıntı. İngilizlerin t'yi kullanmaması gibi bende Ğ'yi kullanmamaya karar vermeye karar verdim. şu an deneme sürecine başladım, artık burda nereye kadar idare edersek o kadar götürürüz, sonra kalıcılaştırma sürecine gireriz. Misal ki bundan sonra Iğdır' a gitmiycez(!), IIIdır'a gidicez. Ağbiiiiğğğ demicez, abiiiiiiy dicez. neden? tarzımız bu. kaç kişiyiz? valla kafadan bi ben varım, sen varsın, bi de yorgan var mümkünse yastıklar da destek çıkar. bi iki arkadaşı da toplasak, yeni bi akım başlatırız evelallah.

 Allasen Paris'e gitmek istiyorum. Vallahi lafayette' de kimse kolumdan sıkıldım ben sıkıldıım diye çekiştirmeden gönlümce gezip, koşup, dolanıp şarkılar söylemek, bütün parfümleri denemek, bütün kıyafetleri giyip çıkarmak istiyorum. ayakkabı reyonuna gidip fiyatlara bakıp, allasen kim ayakkabıya bu kadar para verir, ama adamlar güzel yapmış demek istiyorum, en üst kattan çikolata, kartpostal almak istiyorum. aslında bu aralar bana bi dvd günü iyi gider, bisürü bisürü çikolata, hatta çilek, üzerine pudra şekeri, sonracııııma muzlu süt, pop corn, karpuz falan. sonra kimse mide fesatı geçirmicek zaten.  Ya benim bugün içim üşüyo, bu alerjimii faranjit mii, üşüttümmüü anlamadım gitti açıkçası ama alerji en mantıklısı yani düşününce, polenler FALAN.

Yarın mümkünse eve elma havuç suyu yapmak için makine alıcam. neden biliyo musunuz? çünkü tadı çok güzel. o zaman ben artık uyyim. size bolca Ğ siz günler, geceler.
sıkıntı ya, uyusam.

8 Mayıs 2011 Pazar


Sosyopati belirtileri
  • Hassasiyet zayıflığı: Umursamazlık önemli belirtilerden biridir. Sosyopatlar karşısındaki kişinin üzülmesini ya da incinmesini önemsemez. Yaptıklarının kötü ve yanlış olduğunun farkında olarak karşısındakileri üzmeye devam eder.
  • Ahlaki kurallara karşı durma: Toplumun genel geçer kurallarına uyumsuzluk gösterir. Dengesiz tutumları nedeniyle toplumdan dışlanır, ancak bundan herhangi bir rahatsızlık duymaz.
  • Uyumsuzluk: Sosyopat kişilik, başta ailesi olmak üzere çevresindekilere karşı son derece uyumsuz tavır sergileyebilir. Dirençli uyumsuzluklarıyla çevresindekilere büyük sıkıntılar yaşatabilir. Yalan söyleme ve rol yapmaya yatkındır. Otorite unsurlarıyla şiddetli uyumsuzluk yaşar.
  • Verim düşüklüğü: Sosyopatlar, dengesiz tavırları nedeniyle performans düşüklüğü yaşar. Çalışma verimleri son derece düşüktür. İş yaşamında problemli tavırlarıyla dikkat çeker.
  • Saldırganlık: Rahatsızlığın ilerlemiş dönemlerinde uyumsuzluk boyutunun artması saldıranlığı beraberinde getirebilir. Kavgaya karışma, toplum içinde suç işlemeye yatkınlık, başkalarının haklarını ihlal etme sosyopatların belirgin özelliklerindendir. Zayıf olanları ezmekten de büyük keyif duyar.
 - işte tam olarak bu yüzden oyuncular çok iyi para kazanıyolar.