19 Şubat 2011 Cumartesi

" senin orospularınla uğraşacağıma, kendime yeni spor ayakkabısı alırım en azından sağlıklı yaşarım. "

hayatla ilgili temel görüşüm bu.
 en azından akıl ve ruh sağlığımı yerinden oynatmıyo. 

17 Şubat 2011 Perşembe

cerenlerde özlü söz üretebilir

Gelişen fikirler ağaçlara benzerler. Sonunda hep budanırlar.

 Artık özlü söz işine giriştim, yeni tarzım bu.

16 Şubat 2011 Çarşamba

15 Şubat 2011 Salı

susabilir de bazen

sen her rüzgarın peşinden aşık olup koşarken
ben uzaktan bakan bir ağaç oldum fırtınanda

kasıtsız bakışlarla parçalanışını izlerken
sustum

her susuşumda bir yaprak döktüm
çıplak kaldım, üşüdüm
sustum ki anlama güçsüz olduğumu
sustum ki çevirme kafanı rüzgarlarından uzaklara
kaybetme fırtınanı

bahar geldi giyindim yapraklarımı
yüzümde ince bir tebessüm
dinen fırtınanın ardından seni izliyorum

sen o rüzgarların arkasında koşuyorsun
küçük bir çocuğun bulutları kovalayışı gibi
ben hareketsiz, sadece yaşıyorum
ince bir tebessüm suratımda

olduğum yerde
değişmeden
olduğum gibi

her zamanki ben işte.

-ne güzel, senelerdir ilk defa şiire benzeyen bişey yazdım sanırım. bu sefer diskalifiye de edemezler. HAH!

14 Şubat 2011 Pazartesi

sen ve

 aslında ben oldum olası ümitsiz bi romantiktim. küçüklüğümden beri en çok kız kulesini sevdim istanbul'da. eskiden ortaköy'den vapura binip(binmeden o şeker satan adamlardan minik renkli lokumlar alırdım) giderdim kız kulesine, öyle sanki dünya bitmiş, bi benim haberim yok, herkes etrafta bi fotoğraf çekme merakı içinde koşturup optik ayarlarını yapmaya çalışırken ben öyle oturup izlerdim istanbul'u. bazen yanımda defter de götürürdüm, yazı yazardım. Çok severdim ben küçükken yazı yazmayı, oldum olası da yazmışımdır zaten. neyse.
 hep hayallerimde bi insan vardı. hani çok aşıksındır, karşındaki seni çok sever, ama ikiniz de kendinizdesinizdir, sadece onun umrundaki tek şey sen, senin umrundaki tek şey de o'dur. sırtımda çantam, içinde defterim, yanımda belki bir fotoğraf makinası, ama kesinlikle müzik olmak zorunda(ipod'umu kaybettim çok acı değil mi?) el ele geçip kumpircileri bineceğiz vapura. ama hava sıcak falan olmayacak, bulutlu olucak biraz, hafif de bi rüzgar olucak, ama vapurda dışarda oturduğunda başını ağrıtanlardan değil, hani meltem gibi hafif hafif esenlerden.
 Sonra yol boyunca martılara bakıcaz, insanları seyredicez, istanbul'u izlicez, ben onun omuzuna kafamı koyucam, sanki dünya yok öyle bi vapur var bi biz varız. sonra kız kulesine gelicez. inicez. o merdivenleri çıkıcaz. bi bakınıcaz yukardan, güzelmiş di mi dicez. şakalaşıcaz biraz, gülücez falan.
 sonra aşşağı inicez. dalga kıranların oraya oturucaz. seyredicez herşeyi. canımız sıkılıncaya kadar, ben yazıcam o artık istiyosa yüzsün gelsin avrasya maratonu falan yapsın sıkıntı yok, sonra dönücez geriye. ama boğaz turu teknesiyle dönücez. ben hep onun omzunda olucam, sanki dünyadaki hiç bişey bizi ayıramazmış gibi.

 gel gör ki tecrübe diyor ki; çocuğum, hayal bunlar.
neyse diyorum bende, en azından hayal kurmak beleş. bokunu çıkartıcaksın.

vurmayın lan kahbeye

şaka yaptım, şaka. sen de vur bacım noolucak?