4 Aralık 2010 Cumartesi

Bologna halleri

Evet. Sabahtan akşama kadar evde tembellik yapıyorum, okulumun devam zorunluluğu olmamasının tadını sonuna kadar çıkartıyorum. dünyanın en kalabalık sınıfı olduğumuz için ödev de veremiyorlar. e, haller böyle olunca bana da bol bol ceren zamanı kalıyo. başta playstation oynayarak sabahlayıp sonra akşam 5 gibi uyanıp kahvaltı edip 9 da akşam yemeği yiyip birazcık daha playstation oynuyodum. sonra dedim bu böyle olmaz. playstation ve wii oynayıp akşam 3 de uyumaya başladım. sonra misafirler şunlar bunlar derken düzenim yine bozuldu, sabah 7-8 gibi uyuyup öğlen 3-4 de uyanmaya başladım.  
 geçen gün yine sabah 6 olmuş, ben tutturmuşum bu böyle gitmeeez gidemeeez diye. dedim bu işe hemen bi çözüm bulmalı. girdim internete başladım araştırmaya, neler yapılabilir diye. kendime bi spor salonu buldum. bi kültür sanat klubüne üye oldum. sonra yattım uyudum. uyandım, kahvaltımı ettim, gittim spor kulübüyle konuştum, yazıldım. ordan pıtı pıtı esinlere gittim. yemek yedik, muhabbet ettik. sonra aklıma selin'e söz verdiğim geldi. kalktık türk gecesine gittik. gittiğimizde  kibariye eşliğinde halay çeken 30 kişilik bi grupla karşılaştık, ama açık konuşucam. bayaa uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştim, özellikle saat gece 12'den sonra sonunda klubün açılmasıyla içersi bi anda yüzlerce insan dolunca, daha da bi eğlencelileşti hal. 
 içtik, dans ettik, bayaa güldük, yeni insanlarla tanıştık, Luigi the incredible dj'in varlığından haberim olmadan bi günüm daha geçseydi gerçekten kendimi affedemezdim. evet. şaka bi yana, sonraki sabah uyandım. tabi alkol hala damarlarda dolaştığından olsa gerek, bi baş dönmesi var ortada, 3 sürahi su bitirdim, oh dünya varmış dedim. taktım çantamı sırtıma spora gittim. debelendim biraz, çıktım. vallahi sağlığa zararlı biliyorum ama sporu çok özlemişim. sonra dükkanların arasında dolandım birazcık birazcık, eve dönerken eczaneden doğal uyku ilacı varmış bi tane, ondan aldım. "melatonin" denilen bu zamazingo bi damla. diline damlatıyosun. aklıma küçüklüğümde hasta olduğumda annemin zorla ağzıma buco bleu damlatmaya çalışışı geliyo artık her gece uyumadan önce. masmavi olurdu dilim, bi de çirkin bi tadı vardı, mürekkep balığını sakız diye çiğne aynı yani. neyse, bu melatonin damla da öyle işte, tek farkı bunun tadı portakal kabuğu ısırınca acı ekşi ama portakallı bi tat gelir ya ağzına, öyle . ne kadar mı işe yarıyo? şu an saat 5.30 hala ayaktayım. baya başarılı yani =) onun dışında artık üşenmeyi bıraktım ve çamasırları yıkadım ama astıklarımı toplamaya üşendiğim için başka bişey yapmadım öyle makinede duranları da bi sepete koydum, askıda asılı duranlar da bar bi yandan. bişey olmaz heralde bilmiyorum vallahi yarın halledicem. bu üşengeçliğe de bi damla verebilir o bitkisel ilaçcı eczane. vallahi ben böyle değildim. ne ara bu kadar üşengeçleştim bilmiyorum (bu da yüzyılın yalanıdır.)
bi de evde koala beslemek istiyorum, çok tatlı olmaz mı? böyle minik koala koştursun sağda solda biz onunla kanka olalım alışverişe çıkalım takılalım falan. ama onsuz mc donalds'a gidersem esin çok kıskanır, geçen gece saat 2 de gittiğimizde mcdonalds'ın yeni kırçiçeği olduğuna karar verdik, burda mcdonalds'da bira bile vaar!

 bu arada, assasins creed 2'nin sonu mükemmel, herkes oynamalı bitirmeli. 
fallout 3 çok kilit, çantama bi sürü şey koyuyorum kızcağız koşamıyo sonra sinirlenip bırakıyorum bende, allah sonumuzu hayır etsin vault-tec'le.
tekken'in yeri her zaman ayrı, ona da sapık gibi kitlenmemek elde değil.
wii'de masa tenisinde geçen gün rekor kırdım (Y)

mükemmel biliyorum. bak arkadaşım, boş zaman geçirmek için başka yol biliyosan ceristan@gmail.com'a mailini at, atanlar biliyo cevapsız kalan yok yani bugüne kadar.  ay sabahmı akşammı neyse bilemedim kafayı yedim sonunda. aa bu arada 13 gün sonra istanbul'a dönüyorum ÇOK MUTLUYUM! (kendi içimde çelişkilerim var yarın sabah yine dönmek istemeyedebilirim. bilemicem)

neyse. ben şimdi uyyicam. esneyince çenem ağrıyo çünkü 20 yaş dişim sol arkadaki çıktı oley diye seviniyodum, çok mutlu oldum diye sağdaki de çıkmaya karar verdi, yine çenem kitlendi, açamıyorum. falan filan işte. ay hadi uyku. ama önce duruma uygun resim bulmam lazım. 

a day in the life of a fool

kafamda bi tane plan vardı. her zaman hepimizin bi planı vardır zaten. ve herşeyin o plana uymasını bekleriz. ama hiç bi zaman uymaz, hep bişey ters gider, ya da farklı olur. ama günün sonunda, bütün planlar ve anılar bittiği zaman, yatağa uzanıp kafamızı yastığa koyduğumuzda, bize herşeyden geriye sadece bi kaç hikaye kalır.

 "sana aslında teşekkür etmem lazım. sen bana cesaret vermeseydin ben kendimde senden vazgeçecek cesareti bulamazdım. 'önünü kesmek istemiyorum, eğer bi gün karşına seni mutlu edecek bir insan çıkarsa bunu benim yüzümden kaçırmanı istemiyorum.' bu laf olmasaydı ben şu an nasıl nerde ne yapardım bilmiyorum. teşekkür ederim, sayende mutluluğu buldum" - tavşanlar zıplayarak uzaklaşırlar.

"sen olmasaydın, ben insanlara hep güvenirdim. artık güvenmiyorum, canımı da acıtamıyorlar. lanet gibime geliyordu başta, ama sonradan anladım ne kadar önemli olduğunu. teşekkür ederim, sen bok etmeseydin hayatımı, sonra bi gün senin gibiler yüzünden çok daha büyük acılar çekebilirdim." -kedileri hiç bi zaman sevmemiştim zaten.

"sen olmasaydın sindirmeyi öğrenemezdim. susmanın faydasını bana sen öğrettin. hergün bambaşka bi saçmalığı sindirdim seninle, ama sonunda seninle bitirip hayatıma devam etmeyi öğrendim. çekip gitmeyi. teşekkür ederim." -balıklar her mevsim yaşayamazlar.

"sen bana gururun zararlarını öğrettin. ve yararlarını." -bir oyunu oynamadıkça kazanamazsınız. kaybetmekten korkarsanız oynayamazsınız.


 oysa "o" bana tavşanların hep kaçmak zorunda olmadığını gösterdi. yavru kedilerin dünyanın en şirin mırlayan yaratıkları olduğunu ve balıkların kendilerince sularında ne kadar güzel olduklarını anlattı. bana oyunların kaybedilerek öğrenileceğini ve her kaybedilen oyunun sonunda başka bir oyun daha başlayabileceğini gösterdi. ben ise onu sadece sevdim. çünkü o, ona teşekkür edebileceğim onlarca şey varken, aklıma sadece bana gerçekten birini sevmenin nasıl birşey olduğunu anlatışı gelen tek insandı. o benim hayatımda ki en güzel şey oldu, hayatımı birbirine katan, herşeyden nefret ettiren, beni hüngür hüngür ağlatan, sonra gözümden yaşlar gelene kadar güldüren oldu. sonra beni mutlu eden oldu, aptal aptal güldüren oldu. bi de baktım hayatımdaki en güzel şey oldu. sonra beni güldürdü, herşeyim oldu. ağlattı, nefretim oldu. ama sonunda hep, öptü. geçti.

çünkü onun masallarında, prenses her zaman başucunda bembeyaz çiçeklerle uyanıp güneşi göremese de, her gece tatlı rüyalar yazılı küçücük bir kağıt parçasını baş ucunda bularak uyudu. herşeye rağmen. herkese rağmen.

30 Kasım 2010 Salı

coming soon

intikam, soğuk yenen güzel bir yemektir. salim kafayla, eğlenceli bile olabilir.


28 Kasım 2010 Pazar

Hani bişey bi yere gelir. Artık ama yeter öl be, öl de bit diye kafasına kafasına vurasım gelir.
Gelir yani hep gelir cidden, yani size de olmazmı? kafayı yemez misiniz siz hiç?

ben yedim. ramak kaldı derdim de bu sefer cidden yedim.

penguen habitatında hayatta kalma çabası

şimdi avrupa güzel, iyi, hoş da kışı bayaa sert geçiyo. ama öyle böyle diil. yani dün eldivenlerimin içinde parmaklarım soğuktan kangren oldu. dünyanın en kalın montu diye dalga geçtiğim montumla bile dondum. hatta ve hatta, daha da açık olmam gerekirse, 2 klima + kaleufere rağmen evde bile soğuktan kafamı çıkartamıyorum yorgandan.

 bence avrupalılar evrim geçirmiş bi penguen soyundan geliyolar. böyle afrika penguenivari, hem sıcağa hem soğuğa uyum sağlayabilen cinsten bişeyler yani. başka türlü bu kadar kısa boylu ve hepsinin siyah saçlı olmasını açıklayamıyorum. ayrıca bu soğukta, ki dün hava -3 dereceydi, straplez-mini etek- 20 cm topuklu kombinasyonu yapan dün gece gördüğüm sarışın kızı da ağırlıklı olarak kınıyorum, kızım git bi mont giy, ben üşüdüm lan! demek istiyorum ona. onu da geçtim. bu kadar yürünen bi şehirde topuklu ayakkabı cidden yürek ister, bi defa denedim, sonra tekrar ayaklarmın üstünde durabilmeye başlamam 2günümü aldı. o yüzden zorlamıyorum durumu daha fazla. ya da avrupalılarda bizim göremediğimiz fazladan bi deri katmanı var, onun üzerinde normal derileri var, ve o fazladan katmanla normal deri arasında balina yağı keseleri var, adamlar hava geçirmiyo. ayrıca 15 dakka durmadan dolu yağması HİÇ HOŞ DİİL, kafam kadar buz parçaları düşüyo, onlar birinin kafasına gelirse neler olabilir, bahsetmek bile istemiyorum.

 hem şimdi sabahtan beri yağmur-sel-hortum-fırtına-tayfun-tufan-tsunami-toprak kayması, allah ne verdiyse yaşandığı için bence hiç hoş diil kar yağması çünkü bu kar tutmaz, tutmayan karlada benim işim olmaz diyip ağırlığımı koyarım. ay tıkır tıkır sesten de uyku bastırdı. size şirin bi penguen resmi koyyim sonrada uyyim o zaman. yukarı koydum aşşağılarda bi tane daha mı var diye bakınmayın.