30 Ağustos 2008 Cumartesi
16.22
Senelerdir çığlık ata ata söylediğim, ağladığım, zırladığım biricik finger eleven'ımın canım şarkısı i'll keep your memory vague'unun krock da çalmaya başlaması bende bi şok etkisi yaratmadı desem yalan olur. Sevindim, çünkü sık sık çaldıkları için bende bolcana dinlemiş oluyorum. Üzülüyorum, çünkü orta malı olmasından korkuyorum. Ama olsun, finger eleven'ı seviyorum. (=
26 Ağustos 2008 Salı
1.05
Bütün gün Pepper ya da diğer adıyla Avalanche dinlemek ne kadar sağlıklı bilmiyorum ama sanırım böyle mutluyum. Bugün hayatın komik yanlarından bahsedelim birazda; bir insana göre çok acı olan birşeyin metafor olarak kullandığımızda bunun aslında ne kadar mantıklı olduğunu görmek gibi. Hayatın ironisi böyle bişey olsa gerek, aslında bana sorarsanız (kanımca) hayat bizimle taşşak geçiyor. (I can almost hear my mothers voice yelling at me: Watch your mouth young lady! It's not propriet at all, is it mom? But take a look at the things that i've done. I'm swearing but still reading to be a idiotic "wise" person. I know a few languages(so?), but still can't get a job before 18. And life is in such a rush that i can't catch up with sometimes. But i'll survive (as the singer says), even if i swear.) Herneyse. Prensip olarak herşeyden nefret etmeye ve bi o kadar da nefret ettiklerime bağlanmaya meyilli bir insanım, obsesiflik böyle birşey. Ama yeni kararlar alıyorum, mesela perşembe günü sınavım var ve sınavdan önce kafa dinlemek için yarın arabayı çalıp gitmeyi planlıyorum. Eminim kimse buna aldırmaz, ne de olsa ben Ceren'im ve Ceren her zaman geri döner.
Sahne 1.
Kız yeni sevgilisiyle ilk defa buluşur, biraz sohpet, biraz yürüyüş herşey güzel, ortam yerinde.. Sonra acıkırlar. Yemek yemek için en yakın fastfood restoranına giderler.
1.olasılık: Kızın senelerce aşık olduğu eski sevgilisi orada yeni sevgilisiyle öpüşmektedir, kız gözlerini kaçırmaya da çalışsa pek başarılı olamaz(eğer olsaydı göz göze gelmezlerdi öyle değilmi.), yemek büyük bir sessizlik ve tedirginlik içinde geçer, oradan çıktıktan sonra kızın başı ağrımaya başlar ve randevu sona erer. Büyük ihtimalle 2.si de olmaz.
2.olasılık: Çocuğun senelerce aşık olduğu eski sevgili orada yeni sevgilisiyle öpüşmektedir, çocuk gözlerini kaçırmaya da çalışsa pek başarılı olamaz(eğer olsaydı göz göze gelmezlerdi öyle değilmi.), yemek büyük bir sessizlik ve tedirginlik içinde geçer, oradan çıktıktan sonra çocuğun başı ağrımaya başlar ve randevu sona erer. Büyük ihtimalle 2.si de olmaz.
3.olasılık: Restorana giderler, yemekleri sipariş ederler, birbirlerine yaslanıp yemeklerin hazırlanmasını beklerler. Yemekler gelir, çocuk kendi hesabını ödeyip kıza bön bön bakmaya başlar. Kız bozuntuya vermez ve elini çantasına atar, kendi parasını verir. Çok da neşeli olmayan bir sohpet eşliğinde yemeklerini yerler, kız sık sık tuvalete gider, biraz düşünür(konuşacak konu bulmak herzaman kolay değil.) ve geri gelir. Oradan çıkıp sinemaya giderler, buldukları en yakın matineye girerler. Bütün film boyunca öpüşürler, çıktıklarında aralarında bir soğukluk başlar. Birbirlerini seviyormuş gibi yaparak bir kaç hafta geçirirler, sonra biter.
4.olasılık:Restorana giderler, yemeklerini sipariş ederler, birbirlerine yaslanıp yemeklerin hazırlanmasını beklerler. Yemekler gelir, çocuk ısmarlamakta ısrar eder, kız bir iki nazlanır sonra gülümseyerek izin verir. Bolca sohpet ederler, oradan çıkıştada güzel bir filme giderler. Filmden çıktıktan sonra birbirlerine film hakkında sevip sevmedikleri şeyleri anlatırken belki de senelerdir ilk defa birileriyle bu kadar rahat konuşabildiklerini farkederler. Birbirlerini mutlu ettikleri sürece birlikte olurlar, hayat onlara güzel.
yaşayanlar için hayat her zaman çok ciddi bir iş. onlara göre yaşamak için çalışmak lazım, çalışmak için zaman lazım ve zaman asla kimseye yetmiyor.. bir ömür boyu yaşamak için çalışarak yaşayıp sonrada arkamıza baktığımızda, ne kadar çok çalıştım elime ne geçti diye sorduğumuzda..
Bön bön bakarak, sınırlı ama bir o kadar da yüksek gelecek beklentilerimize en büyük ihaneti yaptığımızı farkederiz. Erteleyerek o kadar çok fırsat tepmişizdir ki, bir yerden sonra artık karşımızda bir fırsat kalmadığında ve geriye dönüp bakma zamanımız geldiğinde belki de yaptıklarımızı yüceltmekten başka bir çaremiz olmadğını anladığımızda.. Umutsuzca gülümseyip bir ömrü ne kadar boş şeylerle doldurduğumuza bakarız. Bizden sonrakilerin aynı hataya düşmemesi için onlara "bak yavrum sana bir büyük nasihatı.." diye başlayan cümleler kurarız.. Ama küçüklükten itibaren yarıştırılmaya ve çalışmaya odaklanmış o hırs dolu sözcüklerle kınarlar o nasihatları.. Belki de bundan 50 sene sonra, bir "deja vu" yaşayacaklar. Nereden bilebiliriz?
Sahne 1.
Kız yeni sevgilisiyle ilk defa buluşur, biraz sohpet, biraz yürüyüş herşey güzel, ortam yerinde.. Sonra acıkırlar. Yemek yemek için en yakın fastfood restoranına giderler.
1.olasılık: Kızın senelerce aşık olduğu eski sevgilisi orada yeni sevgilisiyle öpüşmektedir, kız gözlerini kaçırmaya da çalışsa pek başarılı olamaz(eğer olsaydı göz göze gelmezlerdi öyle değilmi.), yemek büyük bir sessizlik ve tedirginlik içinde geçer, oradan çıktıktan sonra kızın başı ağrımaya başlar ve randevu sona erer. Büyük ihtimalle 2.si de olmaz.
2.olasılık: Çocuğun senelerce aşık olduğu eski sevgili orada yeni sevgilisiyle öpüşmektedir, çocuk gözlerini kaçırmaya da çalışsa pek başarılı olamaz(eğer olsaydı göz göze gelmezlerdi öyle değilmi.), yemek büyük bir sessizlik ve tedirginlik içinde geçer, oradan çıktıktan sonra çocuğun başı ağrımaya başlar ve randevu sona erer. Büyük ihtimalle 2.si de olmaz.
3.olasılık: Restorana giderler, yemekleri sipariş ederler, birbirlerine yaslanıp yemeklerin hazırlanmasını beklerler. Yemekler gelir, çocuk kendi hesabını ödeyip kıza bön bön bakmaya başlar. Kız bozuntuya vermez ve elini çantasına atar, kendi parasını verir. Çok da neşeli olmayan bir sohpet eşliğinde yemeklerini yerler, kız sık sık tuvalete gider, biraz düşünür(konuşacak konu bulmak herzaman kolay değil.) ve geri gelir. Oradan çıkıp sinemaya giderler, buldukları en yakın matineye girerler. Bütün film boyunca öpüşürler, çıktıklarında aralarında bir soğukluk başlar. Birbirlerini seviyormuş gibi yaparak bir kaç hafta geçirirler, sonra biter.
4.olasılık:Restorana giderler, yemeklerini sipariş ederler, birbirlerine yaslanıp yemeklerin hazırlanmasını beklerler. Yemekler gelir, çocuk ısmarlamakta ısrar eder, kız bir iki nazlanır sonra gülümseyerek izin verir. Bolca sohpet ederler, oradan çıkıştada güzel bir filme giderler. Filmden çıktıktan sonra birbirlerine film hakkında sevip sevmedikleri şeyleri anlatırken belki de senelerdir ilk defa birileriyle bu kadar rahat konuşabildiklerini farkederler. Birbirlerini mutlu ettikleri sürece birlikte olurlar, hayat onlara güzel.
yaşayanlar için hayat her zaman çok ciddi bir iş. onlara göre yaşamak için çalışmak lazım, çalışmak için zaman lazım ve zaman asla kimseye yetmiyor.. bir ömür boyu yaşamak için çalışarak yaşayıp sonrada arkamıza baktığımızda, ne kadar çok çalıştım elime ne geçti diye sorduğumuzda..
Bön bön bakarak, sınırlı ama bir o kadar da yüksek gelecek beklentilerimize en büyük ihaneti yaptığımızı farkederiz. Erteleyerek o kadar çok fırsat tepmişizdir ki, bir yerden sonra artık karşımızda bir fırsat kalmadığında ve geriye dönüp bakma zamanımız geldiğinde belki de yaptıklarımızı yüceltmekten başka bir çaremiz olmadğını anladığımızda.. Umutsuzca gülümseyip bir ömrü ne kadar boş şeylerle doldurduğumuza bakarız. Bizden sonrakilerin aynı hataya düşmemesi için onlara "bak yavrum sana bir büyük nasihatı.." diye başlayan cümleler kurarız.. Ama küçüklükten itibaren yarıştırılmaya ve çalışmaya odaklanmış o hırs dolu sözcüklerle kınarlar o nasihatları.. Belki de bundan 50 sene sonra, bir "deja vu" yaşayacaklar. Nereden bilebiliriz?
24 Ağustos 2008 Pazar
25.08.08
Uzun zamandır bağdaş kurarak oturmamıştım. Bugün değişmek istedim, eskisi gibi olmak. Sanırım o yüzden bütün gün bağdaş kurarak oturdum sadece. Hiç sigara içmedim, eskisi gibi. Uzun zamandır placebo dinlememiştim. Şu anda onu dinliyorum, düşünüyorum. Hatırlamak istediğimiz ve istemediğimiz şeylerle dolu hayat, en başta tepilmiş fırsatlar, kaybedilmiş aşklar, geriye kalanlar ve anılar olmak üzere. Hayatımızı birşeyler üzerine kurmaktan bu kadar zevk alacak şekilde yaratılmış benlikleriz biz, ama atlanan bir nokta olduğuna inanıyorum, bu derece bağımsızlığa düşkün benlikler olan insanlar neden yalnızlıktan bu kadar korkarlar?
Eve dönüş inancı nereye kadar gerçekten bu korkuyu bastırabilir?
Korkular sadece bir "çift" ya da "aile" olmak için birer bahanemidir?
Sahiplenilmemek yalnız kalmakla aynı şeymidir?
Evet belki bir gün öğreneceğim.. Sanırım..
Eve dönüş inancı nereye kadar gerçekten bu korkuyu bastırabilir?
Korkular sadece bir "çift" ya da "aile" olmak için birer bahanemidir?
Sahiplenilmemek yalnız kalmakla aynı şeymidir?
Evet belki bir gün öğreneceğim.. Sanırım..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)