20 Eylül 2008 Cumartesi
Lüzum(suz/lu) bilgiler
Haydarpaşa tren istasyonunun 2. Abdülhamit döneminde italyan ve fransız heykeltraşların yardımıyla yapıldığını biliyormuydunuz? İlk yapılma sebebi Bağdat-İstanbul arası tren seferlerini gerçekleştirmekti. Birinci Dünya savaşı sırasında deposu cephanelik olarak kullanılan garın sabotaj sonucu cephanelerin patlaması ile büyük bir bölümü hasar görmüştür. Binayı yeniden onarıp ona bugünkü görünüşünü vermişlerdir. Ama ne yazık ki bu kadarla bitmemişti garın şanssızlığı, 1979 yılında kadıköy yakınlarında bir tankın bir gemiyle çarpışarak patlaması sonucu oluşan ısı yüzünden binanın kurşundan yapılmış vitrayları hasar görmüştür. 1983'de ise aslına uygun olarak büyük çaplı bir onarım geçirmiştir, kuleleri ve dış cepheleri onarılmıştır.
Taksimdeki Cumhuriyet anıtının yapımına 1923'de başlandı ve tam 3 sene sonra o sırada hiç bi özelliği olmayan boş bir meydanda yüzlerce meraklı insan eşliğinde Kazım Özalp tarafından açılışı yapıldı. İtalyan heykeltraş Pietro Canonico tarafından yapılan heykel seneler içinde 1 defa yer değişikliğine uğramıştır. Yapımında taş ve bronz kullanılmıştır, ama tabii ki dönemde devlet bunu karşılayamadığı için halktan para toplanılmıştır (bkz. italyan lisesinde bağış parası). 11 metre yüksekliğindeki bu heykelin kaidesinde pembe ve yeşil mermerler kullanılmıştır, bi de onunla ilgili az bilinen bir gerçek vardır: bu heykelde İsmet İnönü, Mustafa Kemal Atatürk ve Fevzi Çakmak'ın yanı sıra iki tane de Türkiye için çok önemli işler yapmış sovyet generaline yer verilmiştir(Atatürk'ün arkasında dururlar). Bu generaller Mihail Frunze(Rusyanın Türkiyeye ilk iyi niyet elçisidir) ve Kliment Voroşinovdur.(kurtuluş savaşında Türklerin strateji kurmalarına yardımcı olan general) Atatürk ruslara hoş bir jest yaparak bu iki generalide ekletmiştir Cumhuriyet Anıtına.
Taksim St. Antuan kilisesi 1725'de saraylılar ve saraya yakın yaşayan yabancı uyruklular ve tüccarlar için ibadetlerini rahatça yapabilmeleri için açılmıştır. Şimdiki halini alması için 1906-912 arasında restore edilmiştir. İtalyan Mimar Giulio Mongeri tarafından negotik tarzda betonerme olarak inşa edilmiştir. Girildikten sonra sağda ve solda 2 tane 6 katlı apartman bulunmaktadır ki bunlar St. Antuan apartmanlarıdır. Yapılım amaçları kiliseye gelir getirmektir. Kilise italyan rahipler tarafından yönetilir ve laikliğin bir sembolü olarak ibadet alanları dışında hiç bir yerde formalı rahip-rahiblere rastlanmaz.
İtalyada rönesans yani aydınlanma çağının altyapısını oluşturmak için başını Dante, Boccaccio ve Petrarca'nın başını çektiği hümanizm akımı başlatılmıştır. Hümanizmle eski grek ve latin eserlerini araştırarak(bkz. cicerone) bunlardan yola çıkarak yeni eserler, teoriler oluşturmuşlar ve aydınlanma çağına girişmişlerdir. Böylece sanata ve sanatçıya verilen kıymet artmıştır, tanrı için sanat yerine sanat için sanat atımı ve realizm akımı ağırlıklı olarak öne çıkmıştır.
Çiğnediğiniz sakızların kağıtları için ağaçkakanlar ölüyor.
Sümüklü böcekler sadece çok nemli havalarda fazlasıyla ortalıkta dolaşırlar.
Büyük devrimciler her zaman ilk önce güç vaatleriyle gençleri kendi yanlarına çekmişlerdir.
Bir erkek diğerine dost olduğunu, elinde silah bulunmadığını göstermek için, boş sağ elini uzatıyor, diğeri de aynı şeyi yapıyordu. Ama her iki taraf da kendini emniyete almak, diğerinin aniden silah çekmesine mani olmak için, birbirlerinden emin olana kadar, birlikte ellerini hafifçe sıkarak duruyorlardı.
Tokalaşırken elleri sallama alışkanlığı, elleri daha iyi kavrayarak, rakibin giysisinin içinden aniden bir silah çıkarmasını önlemek için başlamış olabilir. Ancak sonraları dostluğun bir ifadesi oldu.
Herkesin sandığının aksine tuz suyun içinde şekerin eridiği gibi erimez. Tuz buzun içine girince onu çözer. Tuz yine kalır ama buz çözüldüğü için artık o su değil, tuzlu sudur ve erime noktası saf sudan daha düşüktür. Buzlanmış yollara tuz döküldüğü zaman, tuz önce buz ile çözümlenerek bir buzlu su tabakası oluşturur ve bu çözeltinin donma noktası düşük olduğundan, sıfırın altındaki sıcaklıklarda bile donmadan kalabilir. Günümüzde ABD'de üretilen tuzun yüzde 45'i yollardaki buzun eritilmesinde kullanılmaktadır.
Bilindiği gibi su, sıcaklığı sıfır dereceye varınca donar. Suya tuz ilavesi ile bu donma sıcaklığı da düşer. Suya yüzde 10 tuz ilavesi donma sıcaklığını -6 dereceye indirir. Yüzde 20 tuz karıştırılmış su ise -16 derecede donar. Ancak yolun veya buzun ısısı -16 dereceden de az ise artık tuzun erimede pek etkisi olmaz, sadece buzun üstünde kalarak tekerleklerin kaymasını azaltabilir.
işte böyleeeeeeee...
Taksimdeki Cumhuriyet anıtının yapımına 1923'de başlandı ve tam 3 sene sonra o sırada hiç bi özelliği olmayan boş bir meydanda yüzlerce meraklı insan eşliğinde Kazım Özalp tarafından açılışı yapıldı. İtalyan heykeltraş Pietro Canonico tarafından yapılan heykel seneler içinde 1 defa yer değişikliğine uğramıştır. Yapımında taş ve bronz kullanılmıştır, ama tabii ki dönemde devlet bunu karşılayamadığı için halktan para toplanılmıştır (bkz. italyan lisesinde bağış parası). 11 metre yüksekliğindeki bu heykelin kaidesinde pembe ve yeşil mermerler kullanılmıştır, bi de onunla ilgili az bilinen bir gerçek vardır: bu heykelde İsmet İnönü, Mustafa Kemal Atatürk ve Fevzi Çakmak'ın yanı sıra iki tane de Türkiye için çok önemli işler yapmış sovyet generaline yer verilmiştir(Atatürk'ün arkasında dururlar). Bu generaller Mihail Frunze(Rusyanın Türkiyeye ilk iyi niyet elçisidir) ve Kliment Voroşinovdur.(kurtuluş savaşında Türklerin strateji kurmalarına yardımcı olan general) Atatürk ruslara hoş bir jest yaparak bu iki generalide ekletmiştir Cumhuriyet Anıtına.
Taksim St. Antuan kilisesi 1725'de saraylılar ve saraya yakın yaşayan yabancı uyruklular ve tüccarlar için ibadetlerini rahatça yapabilmeleri için açılmıştır. Şimdiki halini alması için 1906-912 arasında restore edilmiştir. İtalyan Mimar Giulio Mongeri tarafından negotik tarzda betonerme olarak inşa edilmiştir. Girildikten sonra sağda ve solda 2 tane 6 katlı apartman bulunmaktadır ki bunlar St. Antuan apartmanlarıdır. Yapılım amaçları kiliseye gelir getirmektir. Kilise italyan rahipler tarafından yönetilir ve laikliğin bir sembolü olarak ibadet alanları dışında hiç bir yerde formalı rahip-rahiblere rastlanmaz.
İtalyada rönesans yani aydınlanma çağının altyapısını oluşturmak için başını Dante, Boccaccio ve Petrarca'nın başını çektiği hümanizm akımı başlatılmıştır. Hümanizmle eski grek ve latin eserlerini araştırarak(bkz. cicerone) bunlardan yola çıkarak yeni eserler, teoriler oluşturmuşlar ve aydınlanma çağına girişmişlerdir. Böylece sanata ve sanatçıya verilen kıymet artmıştır, tanrı için sanat yerine sanat için sanat atımı ve realizm akımı ağırlıklı olarak öne çıkmıştır.
Çiğnediğiniz sakızların kağıtları için ağaçkakanlar ölüyor.
Sümüklü böcekler sadece çok nemli havalarda fazlasıyla ortalıkta dolaşırlar.
Büyük devrimciler her zaman ilk önce güç vaatleriyle gençleri kendi yanlarına çekmişlerdir.
Bir erkek diğerine dost olduğunu, elinde silah bulunmadığını göstermek için, boş sağ elini uzatıyor, diğeri de aynı şeyi yapıyordu. Ama her iki taraf da kendini emniyete almak, diğerinin aniden silah çekmesine mani olmak için, birbirlerinden emin olana kadar, birlikte ellerini hafifçe sıkarak duruyorlardı.
Tokalaşırken elleri sallama alışkanlığı, elleri daha iyi kavrayarak, rakibin giysisinin içinden aniden bir silah çıkarmasını önlemek için başlamış olabilir. Ancak sonraları dostluğun bir ifadesi oldu.
Herkesin sandığının aksine tuz suyun içinde şekerin eridiği gibi erimez. Tuz buzun içine girince onu çözer. Tuz yine kalır ama buz çözüldüğü için artık o su değil, tuzlu sudur ve erime noktası saf sudan daha düşüktür. Buzlanmış yollara tuz döküldüğü zaman, tuz önce buz ile çözümlenerek bir buzlu su tabakası oluşturur ve bu çözeltinin donma noktası düşük olduğundan, sıfırın altındaki sıcaklıklarda bile donmadan kalabilir. Günümüzde ABD'de üretilen tuzun yüzde 45'i yollardaki buzun eritilmesinde kullanılmaktadır.
Bilindiği gibi su, sıcaklığı sıfır dereceye varınca donar. Suya tuz ilavesi ile bu donma sıcaklığı da düşer. Suya yüzde 10 tuz ilavesi donma sıcaklığını -6 dereceye indirir. Yüzde 20 tuz karıştırılmış su ise -16 derecede donar. Ancak yolun veya buzun ısısı -16 dereceden de az ise artık tuzun erimede pek etkisi olmaz, sadece buzun üstünde kalarak tekerleklerin kaymasını azaltabilir.
işte böyleeeeeeee...
19 Eylül 2008 Cuma
Donnie Darko
Gary Jules efsanesinin "Mad World"ünü hayatıma sokan mükemmel film. Konusu genç bir şizofren, Donnie Darko ve onun hayatındaki olasılıklar.. Donnie dünyanın ne zaman yok olacağını bildiğine inanıyor ve kendisine göre "kıyamet günü" olarak bellediği güne kadar olasılıklar için bir hayat yaşıyor. Aslında Donnie'nin tek bir hayatını değil film boyunca bir olasılıktan diğerine atlıyorsunuz. Uzaydaki ya da Dünyada gizli kilit noktalarından zamanı geri ya da ileri alabilme olasılığı ve insanların içlerindeki o plasmatik enerjiyi görebilme yeteneği. Ölmek ve bir başka gün,bir başka hayatta tekrar dünyaya gelmek. Ya da ölmek ve dirilmek.
Kaybedecek birşeylerinin olması, kaybedecek hiç bir şeyinin olmaması.
Ne yaparsan yap boynunda sıcak bir nefes hissetmek, sana yapmak zorunda olduğun şeyleri anlatan. En büyük korkular ve aslında hiç olmaması gereken şeyler.. Ölen bir sevgili ve onunla geçirilen günler.. İşte Donnie Darko böyle bir film. Bence her insan bir defa izlemeli bu filmi, en azından nasıl olduğunu görmek için.. Ebeveynler, olması gerekenler, olmaması gerekenler ve z0rla olması sağlanan şeyler ile dolu bir film..
Duygusuz olduğumu idda edemezler bana. Sandıklarından çok daha fazla duyguluyum aslında. Anlatmayı sevmiyorum, susmayı seviyorum bazen olamazmı? Ben gülmeyi ağlamaktan daha çok seviyorum, nemrut bir suratla gözlerinizin içine bakmak bana çok daha iyi geliyor ağlamaktan ya da üzülmekten.
Üzülemediğim için değil, beni bununla suçlayamazlar. Yeri geldi çok üzüldüm, çok ağladım. Çok yalancı konumuna düşürülmeye çalışıldım, çok suçlandım. Sesimi çıkartmadım. Ta ki son raddesine kadar. Ve sonunda artık sanki hayatta herkes ve yaşadıkları herşey mükemmelmiş gibi davranmanın dünyanın en saçma şeyi olduğunu farkettim çünkü aslında hiç birisi mükemmel değil ve gerçekten kötü, üzücü ya da kıracak şeyler yapmadığım sürece kimsenin beni suçlamaya hakkı yok. Ama bunu nedense herkes görmezden geliyor. Üzülemediğim için değil, sadece artık umurumda olmadığı için. Artık insanları silmek zor gelmediği için.
Sevemediğim için değil, hep yanlış insanları sevdiğim için. Hep onlara güvenip hep onların yanında olmak istediğim için. Aşık olamamak ya da arkadaşsızlık olarak gördüler bunu, oysa benim zaten dostlarım vardı ve asla yenilerini izlemedim çünkü ihtiyacım olan herşey yanımda vardı zaten. Sevemeyip aşık olamadığım için değil, çok sevip karşılık bulamadığım için duygusuzlaştım eğer birisini sevmek zorsa benim için bunun için benim üstüme gelinmesi de tam olarak bu yüzden saçma.
Anlayamadığım için değil, görmezden geldiğim için
Kavga edemediğim için değil, etmek istemediğim için
Fark etmediğim için değil, yüzüne vurmak istemediğim için sustum.
Sonunda ben suçlu oldum.
Öyleyse suçlasınlar beni yine, yeniden. Duygusuz ve ketum duracağm yine karşılarında, umursamadan ne yaptklarını ne yapıcaklarını kafamı çevirip gideceğim, tıpkı hayatın bana yaptığı gibi.
Üzülemediğim için değil, beni bununla suçlayamazlar. Yeri geldi çok üzüldüm, çok ağladım. Çok yalancı konumuna düşürülmeye çalışıldım, çok suçlandım. Sesimi çıkartmadım. Ta ki son raddesine kadar. Ve sonunda artık sanki hayatta herkes ve yaşadıkları herşey mükemmelmiş gibi davranmanın dünyanın en saçma şeyi olduğunu farkettim çünkü aslında hiç birisi mükemmel değil ve gerçekten kötü, üzücü ya da kıracak şeyler yapmadığım sürece kimsenin beni suçlamaya hakkı yok. Ama bunu nedense herkes görmezden geliyor. Üzülemediğim için değil, sadece artık umurumda olmadığı için. Artık insanları silmek zor gelmediği için.
Sevemediğim için değil, hep yanlış insanları sevdiğim için. Hep onlara güvenip hep onların yanında olmak istediğim için. Aşık olamamak ya da arkadaşsızlık olarak gördüler bunu, oysa benim zaten dostlarım vardı ve asla yenilerini izlemedim çünkü ihtiyacım olan herşey yanımda vardı zaten. Sevemeyip aşık olamadığım için değil, çok sevip karşılık bulamadığım için duygusuzlaştım eğer birisini sevmek zorsa benim için bunun için benim üstüme gelinmesi de tam olarak bu yüzden saçma.
Anlayamadığım için değil, görmezden geldiğim için
Kavga edemediğim için değil, etmek istemediğim için
Fark etmediğim için değil, yüzüne vurmak istemediğim için sustum.
Sonunda ben suçlu oldum.
Öyleyse suçlasınlar beni yine, yeniden. Duygusuz ve ketum duracağm yine karşılarında, umursamadan ne yaptklarını ne yapıcaklarını kafamı çevirip gideceğim, tıpkı hayatın bana yaptığı gibi.
18 Eylül 2008 Perşembe
Bazen uzaktan güzel bir dağ manzarasına bakınca zıplayarak bir dağdan diğerine atlayabilirmişim gibi geliyor. Ya da suadiye sahilde oturduğumda, eğer yeterince hızlı koşarsam hiç suya batmadan adalara kadar koşabilirmişim gibi.. Fizik kurallarına meydan okumak ne kadar da güzel olurdu.. Sihirli güçlerin olması gibi bişey..
Sigarayı bırakmaya çalışıyorum. Her ne kadar zor da olsa başaracağıma sonuna kadar inanıyorum, bu sefer yapacağım. Hem zaten...
Hem zaten ne?
Ben bile bilmiyorum. Hayatta herşeyini hataları üzerine kuran bir ergen. Evet o benim.
Hala ne olmak istediğimi bile bilmiyorum.
Ayrıca her saniye parfümünün kokusu burnuma geliyor, yeterince dikkatli bakarsam seni bulabilirmiyim evde?
Davidoffumla yeterince alışamadık birbirimize, onu sevemedim bir türlü.
Bugün çok uyudum, az düşündüm belki de ondan böyle oluyor.
Birşeyleri rüya sanarak hareket etmek en mantıklısı olabilirmi?
Hayat zor tabii naaparsn..
Sigarayı bırakmaya çalışıyorum. Her ne kadar zor da olsa başaracağıma sonuna kadar inanıyorum, bu sefer yapacağım. Hem zaten...
Hem zaten ne?
Ben bile bilmiyorum. Hayatta herşeyini hataları üzerine kuran bir ergen. Evet o benim.
Hala ne olmak istediğimi bile bilmiyorum.
Ayrıca her saniye parfümünün kokusu burnuma geliyor, yeterince dikkatli bakarsam seni bulabilirmiyim evde?
Davidoffumla yeterince alışamadık birbirimize, onu sevemedim bir türlü.
Bugün çok uyudum, az düşündüm belki de ondan böyle oluyor.
Birşeyleri rüya sanarak hareket etmek en mantıklısı olabilirmi?
Hayat zor tabii naaparsn..
american history x
Bugün american history x'i izledim. Ne kadar enteresan bi film olduğunu uzun uzun anlatmama gerek olduğunu gerçekten zannetmiyorum. Filmin başı ve sonu, herşeyi o kadar gerçek ki insan durup da bir düşünmeden edemiyor. Tarikat kavramını, fedakarlık adı altında koşulsuz şartsız yargısız inancı, hırsı ve gözü karalığı o kadar güzel işlemişler ki filmde.. Kocasını kaybetmiş bir anne, onun yahudi sevgilisi ve 2 oğlu ile 2 kızı. Büyük oğlu yanlış anlamadıysam skin headlerden, adolf hitlerin felsefesini amerika için uyarlamış olan charles isimli bir adamın yanında her zaman. Siyahlar, araplar, türkler, japonlar, ispanyollar, vs.. bunların hepsi onun gözünde düşman. Özellikle siyahlara karşı bir nefret duyuyor kahramanımız. Sonunda 2 siyahi adam arabasını çalmaya çalışırken onları yakalayıp öldürüyor ve hapse atılıyor. Film bu genç adamın hapisten çıkmasıyla başlıyor, onun yolundan gitmeye başlamış olan küçük kardeşini sonradan ne kadar yanlış birşey yaptığını görerek geri çekmeye çalışan bir abi, hasta bir anne, üniversitede bir kız kardeş, çok akıllı ama abisinin izinden gittiği için problemli ve göze batan erkek kardeş..
Filmin sonunda yaşananları gördükten sonra insanın kimseden nefret edesi gelmiyor nedense, herkesi aynı kefene koymamayı göze sokuyor sanki bu film..
Hayatım buyunca unutmayacağım o özel filmlerden biri işte..
17 Eylül 2008 Çarşamba
15 Eylül 2008 Pazartesi
14 Eylül 2008 Pazar
Mesela bu gece hepimiz uyusak. Herkes uyusa ve sonraki gün uyandığımızda ilk defa hiç hırsızlık olmasa. Herkes bi bardak çay içse ve sakince yola çıksa. Kimse kimseyle konuşmasa, kavga etmese. Sonra herkes canının istediğini yapsa ama bu kimseye zarar vermese.
Sonra akşam olsa yine herkes uyusa, ama sonraki sabah kimse uyanmasa.
Kimse uyanamasa ve evler uyuyan insanlarla dolsa, sokaklardaki kuytu köşeler gibi.
Sabah olsa ve kimse uyanamasa, sonra akşam olsa ve yine sabah olsa, hala kimse uyanmamış olsa.. Herşey düzelirmi kendiliğinden?
İnsanoğlu düşünmediği zamanlarda daha zararsız oluyor kanımca.
bence kimse düşünmesin.
Sonra akşam olsa yine herkes uyusa, ama sonraki sabah kimse uyanmasa.
Kimse uyanamasa ve evler uyuyan insanlarla dolsa, sokaklardaki kuytu köşeler gibi.
Sabah olsa ve kimse uyanamasa, sonra akşam olsa ve yine sabah olsa, hala kimse uyanmamış olsa.. Herşey düzelirmi kendiliğinden?
İnsanoğlu düşünmediği zamanlarda daha zararsız oluyor kanımca.
bence kimse düşünmesin.
kitap
belki de bir kitap yazmalıyım. bu yazılarımı koyarım, yeni yazılarımı koyarım..
zaten bir kitap yazıyorum, içine herşeyimi koyuyuorum.
belki de bir kitap gibi boş bir defter yazmalıyım, her sayfasını hayal gücüyle doldursunlar diye.
ama ya hayal güçleri yoksa? ya onların akıllarındaki herşeyi silmişlerse?
bön bön baksınlar diye yazmak istemem, gerçekten güzel bir şey olsun isterim ben kitabımın.
özel olsun, eşsiz olsun gibi. Biraz şizofreni olsun, belki de kendine aşık bir şizofreniyi anlatmalıyım kitabımda. Virginia Woolf gibi. Londra gibi büyük istanbul yangınını görmüş olurum ben, köprülerin yıkıldığını ve yıkılan istavrit kutusu tünelinde ölen istavritleri anlatırım. sonra konserve hamsilerin zor hayatlarını ve bir karıncanın kasıtsız gelen yol bulma dürtüsünden bahsederim. Benimle ilgili yazacak çok şeyim olmaz belki, belki de ben olmam. Hatta belki de ben yazmam, bırakırım bir başkası yazsın. Bir iki şiir eklerim kitaba, senelerdir şiir yazmadım ya, belki güzel olur diye. Özel olsun kitabım, kağıttan olsun ama sincaplar ölmesin onun basılması için. Benim kitabım hayatta bir insanın üzerine düşünmeyeceği ama hayatta aklından geçirip boşvereceği herşey hakkında olsun, görmezden gelsinler onu. Beyenmedikleri için değil, cesaret edemedikleri için inkar etmeye.
Ben bir kitap yazmak istiyorum. evet bunu bütün içtenliğimle düşünüyorum..
zaten bir kitap yazıyorum, içine herşeyimi koyuyuorum.
belki de bir kitap gibi boş bir defter yazmalıyım, her sayfasını hayal gücüyle doldursunlar diye.
ama ya hayal güçleri yoksa? ya onların akıllarındaki herşeyi silmişlerse?
bön bön baksınlar diye yazmak istemem, gerçekten güzel bir şey olsun isterim ben kitabımın.
özel olsun, eşsiz olsun gibi. Biraz şizofreni olsun, belki de kendine aşık bir şizofreniyi anlatmalıyım kitabımda. Virginia Woolf gibi. Londra gibi büyük istanbul yangınını görmüş olurum ben, köprülerin yıkıldığını ve yıkılan istavrit kutusu tünelinde ölen istavritleri anlatırım. sonra konserve hamsilerin zor hayatlarını ve bir karıncanın kasıtsız gelen yol bulma dürtüsünden bahsederim. Benimle ilgili yazacak çok şeyim olmaz belki, belki de ben olmam. Hatta belki de ben yazmam, bırakırım bir başkası yazsın. Bir iki şiir eklerim kitaba, senelerdir şiir yazmadım ya, belki güzel olur diye. Özel olsun kitabım, kağıttan olsun ama sincaplar ölmesin onun basılması için. Benim kitabım hayatta bir insanın üzerine düşünmeyeceği ama hayatta aklından geçirip boşvereceği herşey hakkında olsun, görmezden gelsinler onu. Beyenmedikleri için değil, cesaret edemedikleri için inkar etmeye.
Ben bir kitap yazmak istiyorum. evet bunu bütün içtenliğimle düşünüyorum..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)