19 Eylül 2008 Cuma

Duygusuz olduğumu idda edemezler bana. Sandıklarından çok daha fazla duyguluyum aslında. Anlatmayı sevmiyorum, susmayı seviyorum bazen olamazmı? Ben gülmeyi ağlamaktan daha çok seviyorum, nemrut bir suratla gözlerinizin içine bakmak bana çok daha iyi geliyor ağlamaktan ya da üzülmekten.

Üzülemediğim için değil, beni bununla suçlayamazlar. Yeri geldi çok üzüldüm, çok ağladım. Çok yalancı konumuna düşürülmeye çalışıldım, çok suçlandım. Sesimi çıkartmadım. Ta ki son raddesine kadar. Ve sonunda artık sanki hayatta herkes ve yaşadıkları herşey mükemmelmiş gibi davranmanın dünyanın en saçma şeyi olduğunu farkettim çünkü aslında hiç birisi mükemmel değil ve gerçekten kötü, üzücü ya da kıracak şeyler yapmadığım sürece kimsenin beni suçlamaya hakkı yok. Ama bunu nedense herkes görmezden geliyor. Üzülemediğim için değil, sadece artık umurumda olmadığı için. Artık insanları silmek zor gelmediği için.

Sevemediğim için değil, hep yanlış insanları sevdiğim için. Hep onlara güvenip hep onların yanında olmak istediğim için. Aşık olamamak ya da arkadaşsızlık olarak gördüler bunu, oysa benim zaten dostlarım vardı ve asla yenilerini izlemedim çünkü ihtiyacım olan herşey yanımda vardı zaten. Sevemeyip aşık olamadığım için değil, çok sevip karşılık bulamadığım için duygusuzlaştım eğer birisini sevmek zorsa benim için bunun için benim üstüme gelinmesi de tam olarak bu yüzden saçma.

Anlayamadığım için değil, görmezden geldiğim için
Kavga edemediğim için değil, etmek istemediğim için
Fark etmediğim için değil, yüzüne vurmak istemediğim için sustum.
Sonunda ben suçlu oldum.

Öyleyse suçlasınlar beni yine, yeniden. Duygusuz ve ketum duracağm yine karşılarında, umursamadan ne yaptklarını ne yapıcaklarını kafamı çevirip gideceğim, tıpkı hayatın bana yaptığı gibi.

Hiç yorum yok: