14 Şubat 2011 Pazartesi

sen ve

 aslında ben oldum olası ümitsiz bi romantiktim. küçüklüğümden beri en çok kız kulesini sevdim istanbul'da. eskiden ortaköy'den vapura binip(binmeden o şeker satan adamlardan minik renkli lokumlar alırdım) giderdim kız kulesine, öyle sanki dünya bitmiş, bi benim haberim yok, herkes etrafta bi fotoğraf çekme merakı içinde koşturup optik ayarlarını yapmaya çalışırken ben öyle oturup izlerdim istanbul'u. bazen yanımda defter de götürürdüm, yazı yazardım. Çok severdim ben küçükken yazı yazmayı, oldum olası da yazmışımdır zaten. neyse.
 hep hayallerimde bi insan vardı. hani çok aşıksındır, karşındaki seni çok sever, ama ikiniz de kendinizdesinizdir, sadece onun umrundaki tek şey sen, senin umrundaki tek şey de o'dur. sırtımda çantam, içinde defterim, yanımda belki bir fotoğraf makinası, ama kesinlikle müzik olmak zorunda(ipod'umu kaybettim çok acı değil mi?) el ele geçip kumpircileri bineceğiz vapura. ama hava sıcak falan olmayacak, bulutlu olucak biraz, hafif de bi rüzgar olucak, ama vapurda dışarda oturduğunda başını ağrıtanlardan değil, hani meltem gibi hafif hafif esenlerden.
 Sonra yol boyunca martılara bakıcaz, insanları seyredicez, istanbul'u izlicez, ben onun omuzuna kafamı koyucam, sanki dünya yok öyle bi vapur var bi biz varız. sonra kız kulesine gelicez. inicez. o merdivenleri çıkıcaz. bi bakınıcaz yukardan, güzelmiş di mi dicez. şakalaşıcaz biraz, gülücez falan.
 sonra aşşağı inicez. dalga kıranların oraya oturucaz. seyredicez herşeyi. canımız sıkılıncaya kadar, ben yazıcam o artık istiyosa yüzsün gelsin avrasya maratonu falan yapsın sıkıntı yok, sonra dönücez geriye. ama boğaz turu teknesiyle dönücez. ben hep onun omzunda olucam, sanki dünyadaki hiç bişey bizi ayıramazmış gibi.

 gel gör ki tecrübe diyor ki; çocuğum, hayal bunlar.
neyse diyorum bende, en azından hayal kurmak beleş. bokunu çıkartıcaksın.

Hiç yorum yok: