bunun dışında, ev sahibimin cimriliği artık beni delirtmek üzere, nasılsa akıyo diye saç boyasından kısmak için heralde diplerini boyamıyo, uçlarını sarı kahverengi anane rengine boyuyo, tek fark o 65 yaşlarında bi adam. bugün mutfaktaki sikko kütüphane kılıklı şeyi evden atmaya karar verdim. ikeaya gittim, expeditmidir nedir o şeysettinden aldım, sonra da eve gelirken defneyi aldım, birlikte söktük kütüphaneyi yerine onu koyduk. ev sahibim belirdi bi anda. ay efendim o kütüphaneyi atamazmışım dahaa bi senelikmiş! ULAN ALTINDAN İTALYAN LİRETİ PARA ÇIKTI NAH Bİ SENELİK, DELİ ETME BENİ! demek çok istedim ama olmadı tabii ki, onun yerine dedim ki, ama canım benim oynuyodu o sağlam değildi allah muhafaza deprem olsa billahi ölürüz kalırız altında aa aa falan filan dedim, sonra baktım yumuşadı, kütüphaneyi çöpe atamazsın ama onun parçalarını sakla evde bi yere dedi. ulan sik kadar ev. nereye saklicam?
ayakkabı dolabımın arkasına sokuşturdum zaten 4 çift ayakkabım var 2si spor biri terlik biri topuklu misal fakeatan bi tipçik, bayaa bayaa yer yarattım da koydum yani. neyse. ondan sonra işte mutfağı temizledim yemek yaptım. havada polenler uçuşuyo alerjiğim, asabiyim. geceleri nefes alamamak paha biçilemez yani, bana sorsanız günahımı satmam da böyle bişey için sağlık olsun yani. bi de 19 kiloluk iki kütüphaneyi o kadar merdivenden taşımak azıcık belimi ağrıtmış olabilir, kuş kadar falan.
bütün bunların dışında atraksiyonsuz hayatımın en büyük esprisi 4 mayısda koray'ın doğum gününde ona süpriz hazırlamak oldu, adam italyaya döndüm sanıyodu, ama daha dönmemiştim süpriiiiz diye belirdim. şimdi normalde insanlar naapar, şaşırır, hoplar zıplar falan. ama koray, tabii ki bütün koraylığıyla " ya ben anlamıştım zaten." dedi. adam çok ciddi, bu konuda elimizden bişey gelemiyo ne yazık ki. bunların dışında bolognada bir yazlık havalar var, aman allahım. bugün kütüphaneden çıkmışım, eve yürüyorum allahım, kendimi bodrum' da sokaklarda yürüyo zannettim. o havanın sıcaklığı,sesler, havadaki yengen kokusu...da burdada deniz yok işte, fontana di nettunoya ayaklarımızı sokup eğleniyoruz, tabii tırmanma kısmı AAAAR sıkıntı. İngilizlerin t'yi kullanmaması gibi bende Ğ'yi kullanmamaya karar vermeye karar verdim. şu an deneme sürecine başladım, artık burda nereye kadar idare edersek o kadar götürürüz, sonra kalıcılaştırma sürecine gireriz. Misal ki bundan sonra Iğdır' a gitmiycez(!), IIIdır'a gidicez. Ağbiiiiğğğ demicez, abiiiiiiy dicez. neden? tarzımız bu. kaç kişiyiz? valla kafadan bi ben varım, sen varsın, bi de yorgan var mümkünse yastıklar da destek çıkar. bi iki arkadaşı da toplasak, yeni bi akım başlatırız evelallah.
Allasen Paris'e gitmek istiyorum. Vallahi lafayette' de kimse kolumdan sıkıldım ben sıkıldıım diye çekiştirmeden gönlümce gezip, koşup, dolanıp şarkılar söylemek, bütün parfümleri denemek, bütün kıyafetleri giyip çıkarmak istiyorum. ayakkabı reyonuna gidip fiyatlara bakıp, allasen kim ayakkabıya bu kadar para verir, ama adamlar güzel yapmış demek istiyorum, en üst kattan çikolata, kartpostal almak istiyorum. aslında bu aralar bana bi dvd günü iyi gider, bisürü bisürü çikolata, hatta çilek, üzerine pudra şekeri, sonracııııma muzlu süt, pop corn, karpuz falan.
Yarın mümkünse eve elma havuç suyu yapmak için makine alıcam. neden biliyo musunuz? çünkü tadı çok güzel. o zaman ben artık uyyim. size bolca Ğ siz günler, geceler.
sıkıntı ya, uyusam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder