4 Şubat 2009 Çarşamba

Önce ayakları dolandı birbirine, sonra birazcık toparlanır gibi oldu.
bir an dengesini bulduğunu zannettim ama daha bir adım atar gibi olamadan öne doğru sektiğini fark ettim. Bir anda ellerini kollarını sallaya sallaya yere düşmeye başladı, tutmak istedim ama biri beni geri çekti. Onu tutacak en son kişi benmişim. Yerden umutsuzca baktı etrafına, beni gördüğünü zannetmiyorum, o kadar boş geçtiki bakışları üzerimden, seneler seneler önce tanıdığım birisine benzettim onu neredeyse.
Gözlerindeki o mavi yeşil ışığı, üzerindeki kırmızı tshirtü, ayaklarında neredeyse ona büyük geldiğine inandığım vansleri ve suratındaki o şaşkın bakışlarıyla. Pantolonu o kadar bol gelirdiki üstüne, etrafından sarkan o zincirlerin o pantolonun varlığı için gerekli olduğuna inanırdınız. Paytak paytak yürüdüğü için ördeğe bile benzediği söylenebilirdi aslında. Belki de o yüzden bu kadar tanıdık geldi duruşu.

Hiç bir zaman dik durmayı beceremeyen, her ürperdiğinde titreyen, ufacık bir çocuktu o, o zaman herşeyin böyle olacağını hiç birimiz bilemezdik. Sırıl sıklam olmuş ve her zamanki gibi titrerken bakıp gülümsediği bir an vardı, hala silinmez gözlerimden. Onca şeyden sonra belki de o yüzden hala nefret edemedim ondan, o günkü gülüşünün herşeyden daha gerçek olduğunu bildiğim için.. Akşamın bir saatinde kar yağarken üstünde oturduğumuz bankta ona sokulup ısınan sanki bir başkasıydı gibi hatırlıyorum.

Pişmanlık değil, suçluluk gibi bir şeymiş o, ne zaman birisini çok sevsem karşıma çıkıp masumca bana bakan. Ama bu onun değil benim suçumdu, o çok sevdiğim yağmurdan kaçmak zorunda değildim, onunla tanışmak zorunda değildim.
İşte bu yüzden yok oldum gittim onun hayatından, bir kaç anı silindi bir kaç yüz vardı tanıdık, düşündükçe gülümseten. Bitti herşeyiyle.
Bugün düşünüyorumda en büyük kayıptı o benim için, hayatıma girdiği ve çıktığı her saniye yepyenibir kayıptı..

Onunla ilgili çoğu şeyi hatırlamıyorum, onda ise benimle ilgili hatırlanacak birşey bıraktığımı zannetmiyorum. Hayat ne kadar acımasız oluyor bazen neyin ne olduğunu anlamamak için ne taklalar atıyorsun ama ne yazık ki gerçek her zaman bir taraftan fırlıyor karşına..
Ve herşey bittikten sonra son bir kez onun yanında olmanı beklediğinde o sana tanımadığı biriymişsin gibi baktığında.. Evet işte sanırım tam olarak bu yüzden bitmişti, tanımamasına rağmen beni tanıdığını zannettiği için..

Düşen bir çocuk gördüm bu sabah, önce ayakları dolandı birbirine, sonra birazcık toparlanır gibi oldu.
bir an dengesini bulduğunu zannettim ama daha bir adım atar gibi olamadan öne doğru sektiğini fark ettim. Bir anda ellerini kollarını sallaya sallaya yere düşmeye başladı, tutmak istedim ama biri beni geri çekti. Onu tutacak en son kişi benmişim. Yerden umutsuzca baktı etrafına, beni gördüğünü zannetmiyorum, o kadar boş geçtiki bakışları üzerimden, seneler seneler önce tanıdığım birisine benzettim onu neredeyse. Arkamı döndüm, gittim.

Hiç yorum yok: