Bundan 3 sene önce olsa gerek.. Yağmurlu bir geceydi ama çok soğuk değildi. Odamın panjurları kapalıydı ama bütün ışıklar açıktı. Sinirlenip duvarlardaki (ki o zamanlar bütün duvarlarımı pano gibi kullanıyordum) bütün posterleri parçalamıştım ve duvarlarımdaki badanada onlara yapışıp çıkmıştı. Kalanını da aptal aptal kazımıştım.
Salı ya da Perşembeydi, keane - walnut tree dinliyordum. O zamanlar beyaz creative mp3'üm vardı, ne kadar çok severdim onu neden bozuldu ne oldu onu bile hatırlamıyorum şu anda.. Başım ağrıyordu ve bir anda bütün bedenim titremeye başlamıştı. Ağlıyordum sebebini bilmeden ağlıyordum ve elime pastel boyaları alıp duvarlarımı karalamaya başladım. Posterlerin altından hep aynı isim çıkıyordu, ve ben bütün duvarları karalıyordum karalıyordum karalıyordum ağlayarak karalıyordum ve elimdeki boya bittiğinde kendimi yatağımın üstüne attım.
Sarsılarak ağlıyordum, anılara tutunuyordum ve beni daha sert yere itiyorlardı. Yıkılmıştım. Uyumuşum.
Uyandığımda annem başucumdaydı, çok ateşim çıkmış ve ben bir isim sayıklıyormuşum.
Uyandığımda annem başucumdaydı, çok ateşim çıkmış ama sonunda herşey bitmişti.
Uyandığımda herşey bitmişti.
Sonraki hafta iyileştiğimde odamı tekrar boyattık, bu sefer bembeyaz yaptım duvarları, pırıl pırıl bir sayfa gibi. Üzerine bir pano astık ve sadece dostlarımın resimlerini ve notlarını astım oraya, bir daha kimse beni kıramasın kimse için ne duvarları ne de kendimi parçalamayayım diye. İşe yaradı, hemde fazlasıyla.
Uyandığımda kendimden bir parça gitti ve ben bıraktım
düşünmeyi ve hissetmeyi
ben "ben" oldum
ve bir daha kimse beni tamir edemedi
sonsuza kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder