8 Mart 2011 Salı

1.38

hey there delilah dinlerken ilham gelmesini beklemek enteresan bi kafa. asıl, onu dinlerken hem ne yazsam, hem de sonra ne dinlesem geçerken kafadan bi de toparlanmayı beklemek daha da enteresan. şu son 2 haftadır enteresan günler geçiriyorum.
aileme süpriz yapıp bi anda istanbul'a dönmem cidden düşündüğümden daha eğlenceli oldu, annemin ve babamın surat ifadelerini hayatım boyunca unutmicam, gerçekten daha önce hiç bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum =)
vallahi kendimi bu kadar duygusal bilmezdim, özlemişim herkesi. her güne 10 işi sığdırmama rağmen canlı çıktım, hatta sabancı' da deniz'in zoruyla hangar'a yürüyüp miidemi üşütmeme rağmen canlı çıktım, ki bu bayaa enteresan bişey. neyse işte, geçen cuma italyaya döndüm, her şey iyi hoş falan. dün dedim ki hadi bi gezmeye gidiim, hava çok güzel çünkü burda, güneşli masmavi bi gök yüzü var aylardır ilk defa, geçen gün kahvaltı ederken gözüme güneş girdi, nası hoşuma gitti anlatamam. gerçi ben oldum olası güneşi sevmişimdir, kemiklerimin ısındığına dair bi inancım var, neden bilmiyorum. neyse, kemiklerim ısınıyo falan derken ben duş alıp evden çıktım işte, herşey çok güzeldi rüzgarı yiyinceye kadar. şimdi kulak ağrısı, boğaz ağrısı gibi atraksiyonlar olmadan da hasta olunabileceğini öğrenmemi sağlayan enteresan bi kırıklık mı desem, hastalık mı desem bilemedim, cins bişey yaşıyorum. bi ateşim çıkıyo, sonra düşüyo, deli gibi susuyorum sürekli günde 4 litre su içiyorum, durup dururken tansiyonum düşüyo, bi karnım ağrıyo falan anlamadım ne olduğunu. neyse, 2 güne it gibi koşturmaya başlarım yine nasılsa, bana bişey olmaz.

bunlar dışında çok enteresan gerçeklerle yüzleştim geçen gün. insanın hayatında bazen zaaf denilen boşluklar oluşur. bu zaaflar onların zayıf noktasımıdır desem ne desem bilemiyorum. ben zaafı takıntı zannederdim eskiden ama hiç alakası yokmuş, zaaf kıyamamak gibi bişey karşındakine. mesela ayakkabılara zaafı vardır, onları görünce dayanamaz, onun olsun ister. çünkü o onun için kendini değerli hissetme şeklidir, alışveriş yaparak, daha doğrusu bi ayakkabıya, yani "o" ayakkabıya sahip olunca kendisini değerli ve doymuş hisseder. bu zaaftan çok alışverişkolik gibi oldu ama olsun.

mesela biri vardır. o kadar herşeyinizdir ki, onu hiç bi yere oturtamazsınız bi türlü- vazgeçilmezdir o, bi tek onu bilirsiniz. kafanızda abuk sabuk hayaller oluşturur o insan. sizi o kadar iyi tanır ki. şaşırırsınız bazen. pat diye önünüze öyle bişey koyar ki, aklınızın ucundan bile geçmemiştir o şey.
"mantık" çerçevesine oturtamazsınız. çünkü o sizi o kadar iyi bilir ki mantığınızı alt üst eder.
öyle bi an gelir ki bazen, dur ya gitme demek istersiniz. seni seviyorum, sen anlamazsın demek gibi bişey yani.

hani kafam o kadar karışık ki yazamıyorum, düşünemiyorum.
kafamda dönen bişeyler var, ama virgüller, noktalar ve hatta kelimeler bile o kadar kısa ve kifayetsiz kalıyolar ki aklımdan geçen onca şeyin arasında, ne demem ya da ne yapmam gerektiğini bilemiyorum.

sanırım birazdan tekrar deniicem.

Hiç yorum yok: