24 Mayıs 2011 Salı

bir hışımla çevirdim kafamı ona doğru, gözlerinin içine baktım. "koskoca şehir mi susucakmış şimdi, allahını seviyosan ya!" dedim. inanmazsan dinle ama gerçekten duyamayacaksın işte! dedi.
 zaten hiç umursamamıştı beni, biliyorum ben işte! ben söylemiştim işte! daha önce de söylemiştim işte! arkamı döndüm kafamda bir sürü ben biliyorumlar dolaşıyordu. evin kapısını çarptım çıktım. daha önce hep böyle bişey yapmak istemiştim, filmlerdede hep görürdüm işte, arkasını döner çıkar giderdi kadın. bi daha da hiç geri gelmezdi, hem niye gelicektim ki. ona ihtiyacım yoktu, kimseye ihtiyacım yoktu. yani 5 dakka önce hiç mi hiç yoktu işte! neden olucaktı ki zaten ya. sokağın başına kadar hızlı adımlarla koştura koştura gittim. şaka gibi, arkamdan gelmediğine inanamıyorum yani. ama ben söylemiştim! umrunda değilim işte demiştim! sonra adımlarım yavaşladı. gidecek bir yer aradım, bulamadım. ev çok yalnızdı. herkes çok iki yüzlüydü. ay dedim hayat beni neden yoruyosun! ben başımın çağresine bakardım işte! yürümeye devam ediyordum, kafamdaki çığlıkların, kulaklarımdaki uğultuların azaldığı yere kadar yüriyecektim. sonunda azaldılar. oturdum kenara kaldırıma. etrafımda bir sürü ev, tuğla, yerler mermer. ama baksan, hepsi bomboş. kim yaşar ki bu kadar ruhsuz. bu mudur yaşamak yani? peki ya bu mudur? sonra bi durdum. cevap gelmedi. bekledim, bekledim.

 bir de baktım, susmuş koskoca şehir.

Hiç yorum yok: